İnfertilite Tedavisinde Psikolojik Destek
Çocuk sahibi olma isteği doğuştan gelen bir içgüdüden çok kişinin psikososyal gelişimine göre zamanla oluşur. Genellikle kişisel gelişim, sosyokültürel etkiler, ekonomik durum, aile dinamikleri, eşle kişilerarası ilişki gibi faktörler çiftlerin çocuk sahibi olma arzusunun oluşumunu etkiler. Bu isteğin temelinde, kişinin mutluluk ve iyi bir ruh haline sahip olma isteği yatar. Bu istek göz önüne alındığında, çocuk sahibi olma arzusu karşılanamadığında, çiftler suçluluk, karamsarlık, ümitsizlik duygu ve düşünceleri ile baş başa kalır ve kendilerine olan güvenlerini kaybederler. Böylece kişi sorunu kabullenme, problem çözme, alternatif yollar arama, hayatındaki farklı rollere odaklanma becerilerini göz ardı edebilir.
İnfertil tanısı almak kişilerde şok, inkar, kayıp hissi, suçluluk, depresyon, izolasyon veya içe çekilme, hayatın anlamının yitirilmesi gibi bireysel psikolojik sorunlara; bununla birlikte çift olarak cinsellik ve evlilikle ilgili sorunlara yol açabilmektedir. Bu nedenle infertilite sadece jinekolojik bir sorun değil, psiko-sosyal bir sorun olarak görülmedir.
İnfertilitede eşle olan yakınlığın kaybı, sağlığına olan güvenin kaybı, kendine güvende azalma, geleceğe güven kaybı, önemli bir hayali gerçekleştirme olasılığının kaybı gibi bir tanesi bile depresyona neden olabilen pek çok kayıp yaşanır. Kişiler yaşamlarının tüm alanlarını ihmal ederek infertilite üzerine yoğunlaşırlar. Pek çok kişide bu yoğunlaşma ümitsizliğe ve depresyona neden olur.
Stres etkisiyle beyinden salgılanan bazı hormonlar, vücudun tüm sistemlerini etkilediği gibi üreme sistemini de etkilemektedir. Bu şekilde çok yoğun stres altında olan kişilerde adet bozuklukları oluştuğu gibi zaman zaman tamamen adetten kesilme ve dolayısıyla gebelik oluşamama gibi sorunlar da yaşanabilmektedir
Özellikle tedavinin birden çok tekrarlandığı çiftlerde stres seviyesinin daha yüksek olduğu saptanmıştır. Stres hormonal dengeyi bozarak erkeklerde sperm sayısında ve hareketlerinde azalmaya neden olabilir. Stresin erkeklerde semen kalitesini düşürerek üreme işlevlerini olumsuz etkilediğine dair araştırmalar vardır; kadınlarda ise ovulasyonu (yumurtlamayı) etkileyebilir ve progesteron eksikliğine neden olarak gebeliğin devam etmesini engelleyebilir.
Gelişmiş ülkelerde infertilite tedavisi başlamadan önce ayrıntılı psikolojik öykü alınması uygun görülmektedir. Bunun nedeni, tedavi sürecinde oluşabilecek sorunları öğrenerek önceden hazırlıklı olmaktır. Dünyanın gelişmiş pek çok ülkesinde infertil çiftler için psikolojik servisler kurulmuştur.
Aşağıdaki süreçlerden biri ya da birkaçı yaşanıyorsa mutlaka bir uzmana başvurulmalıdır:
• Sosyal aktivitelerden uzaklaşma,
• Enerji ve motivasyon eksikliği,
• Yaşama karşı ilgisizlik, keyif alamama ve umutsuzluk,
• Konsantre olmakta güçlük, dikkatin dağılması,
• Kendini, olayları ve ilişkileri negatif değerlendirme,
• Öfke ve kızgınlık duyguları,
• Suçluluk ve değersizlik duyguları,
• İştahın artması veya azalması, aşırı kilo alma veya verme,
• Uyku düzeninin değişmesi, uykuya dalmakta güçlük, normale göre çok uyuma
• Yorgun, huzursuz ve aşırı kaygılı olma,
• Alkol veya ilaç kullanmaya başlama veya bu maddelerin tüketimini arttırma,
• Tedavinin başarısı konusuna aşırı yoğunlaşma ve bu konularda aşırı endişeli olma.
İnfertilite tanı ve tedavisi sürecindeki tüm bu zorluklar başlangıçtaki olumsuz duygulanımlardan öte zamanla depresyon, anksiyete (kaygı) bozuklukları gibi psikiyatrik tabloların gelişmesine de neden olabilmektedir. Tedavinin süresi, tedavi şekli, kişilik özellikleri, uyum süreçleri, destek sistemleri gibi faktörler infertiliteye ait psikolojik tepkilerin gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Kişinin psikolojik durumunun etkisi tedavi başarısında önemlidir. İnfertilite tedavi sürecindeki çiftlerin psikolojik destek alma konusunda bilinçli olması ve gereğinde psikiyatri ya da psikoloji uzmanlarıyla iletişimde bulunmaları gerekmektedir.